Endülüs Müslümanları ve Yeniden Fetih

   Emevi Prensi Abdurrahman, İspanya'da Endülüs Emevi devletini kurduğunda yarım adaya ayak basan ilk müslüman değildi. Daha öncesinde, yaklaşık kırk sene önce, Tarık bin Ziyad komutasındaki Emevi ordusu İspanya'ya ayak basıp, Roma ve Avrupalıların 1000 yıllık Hispania'sını Endülüs'e çevirmeye başlamıştı. Tabii ki yarım adanın fethi ve müslümanların bu bölgede yerleşmesi zaman içinde bir süreç olarak gelişti. İlk fetihler ardından Valiler Dönemi, ilk devlet olarak Endülüs Emevileri, siyasi sıkıntıların yaşandığı Mülukut-u Tavaif dönemi, sırayla kurtarıcı olarak yarım adaya çağırılan Kuzey Afrikalı Murabıtlar ile Muvahidler ve son olarak Ben-i Ahmer devleti(Gırnata Emirliği) İber yarım adasının güneyini ve orta kısımlarını bir arada tutarak İslam kültürünün Güney Avrupa'da yayılıp tutunmasını sağladılar.

    Endülüs ismi İber yarım adasına müslümanların verdiği addı. Müslümanlar burayı "el- Endulus" olarak adlandırdılar. İspanya yerine Endülüs kelimesinin ilk kullanımı 716 yılında basılan bir sikkede görülür. Bölgeye gelen müslüman Arapların bu ismi nereden türettiği hakkında birkaç iddia bulunsa da akademik çevrelerde bir tanesi fazlaca kabul görmektedir. Kavimler Göçü sırasında İber yarım adasına yerleşen Vandalların ülkesine "Vandalucia" denirdi. Vandalucia ile İspanya aynı yer olduğundan müslümanların Endülüs ismini bu nedenle kullanmış olmaları kuvvetle muhtemeldir.

    Endülüs müslümanlarına İspanyollar "Morisko" diyordu. Bu kelimenin kökeni "Moro" kelimesine dayanıyor. İspanyollar, müslümanlara(doğal olarak Kuzey Afrikalı müslümanlara) moro diyordu. Morisko kelimesi de bu kelimenin küçümseme amaçlı -isco eki ile çekimlenmiş halidir. Morisko; genel anlamda müslümanları kapsayan bir kelime değildi. Dünyadaki diğer müslümanlar için hala moro kullanılıyordu. Morisko'nun direkt anlamı "İspanya müslümanı"ydı. Diğer müslümanlara asla Morisko denmezdi. Yalnızca Endülüs müslümanları Morisko'ydu.

    Müslümanlar güçlüydü. Askeri anlamda bir çok başarı birbirini kovalıyordu. Siyasi olarak gelen bu üstünlük eğitim, felsefe, edebiyat gibi kültürel alanlarda da kendini gösteriyordu. Üç semavi dinin mensuplarının huzur içinde birlikte yaşaması anlamına gelen "La Convivencia" terimi doğru şekilde hayat buluyordu. Avrupa soyluları çocuklarını eğitilmeleri için müslümanların Endülüs'te açtıkları okullara, özellikle Kurtuba Medresesi'ne, gönderiyordu. Kısacası, Endülüs müslümanları Batı dünyasını besliyor, bir yandan da cihad anlayışı dolayısıyla onlar için tehdit oluşturuyordu. Müslümanlar İber'e geldiğinden beri bölgedeki hristiyan devletler müslümanları adadan atıp, kaybettikleri toprakları geri almaları anlamına gelen "reconquista"yı hayal ediyordu. Bu genel durumun birkaç yüzyıl daha devam ettiği söylenebilir. Kültürel ve askeri anlamda ilerleyen bir Endülüs ve ona diş bilemesine rağmen nimetlerinden faydalanmaya da çalışan katolik İspanyol devletleri. Birkaç yüz yıl korunan bu durum zaman içinde birbiriyle savaşa tutuşan müslüman emirlerin(Mülukut-ı Tavaif) zayıflıklarından faydalanarak genişlemeye başlayan hristiyan krallıklar nedeniyle bozulmaya ve yön değiştirmeye başladı. Bu dönemde müslüman emirler ümmet bilincinden uzaklaşıp kişisel çıkarların peşinde koşar oldular. Savaşlarda hristiyan idarecilerle müttefik olup, onlara yardım karşılığı toprak vermekten çekinmediler. Tabii bunun yanında savaşlar arasında sıkışmış her müslüman emire saldıran Aragon ve Kastilya Krallıkları da özgürce genişleme alanı buldular. 12. yüzyılın başına gelindiğinde İspanya'da reconquista ruhu alevlenmiş, siyasi üstünlük katoliklere geçmeye başlamıştı. 

 Müslümanlar şüphesiz ki bu durumun farkına vardılar. Fakat 60 yıllık kargaşa döneminde kaybettikleri toprakları geri alacak güçleri yoktu. Varlıklarını güvence altına almak ve yeniden güçlenmek için müttefikler aramaya başladılar. Nitekim, Kuzey Afrika'nın hakimi Murabitler 1090 yılında Endülüs'e girdi. Görünen amaç İslam inancını yarım adada korumak olsa da bu amaç başarılamadı. Hristiyanlara karşı girişilen birkaç savaşta yenildiler. O vakitten hükümlerinin sonuna kadar olan süreyi de müslüman emirler üzerinde güç kazanmak için harcadılar. Kendilerinden sonra yine "kurtarıcı" olarak Endülüs'e çağırılan Muvahhitler de aynı yazgıyı yaşamaktan kurtulamadı. Endülüs müslümanları, gitgide daralan bir çemberin içinde gibiydiler.  Sırasıyla Tuleytula, Sarakusta, Turtuşa, Kurtuba, Belensiye, İşbiliye şehirleri hristiyanların eline geçti. Hristiyanlar gün geçtikçe başka müslüman şehirlerini de ele geçiriyordu. Mesele artık ölüm kalım meselesine dönüşmüştü.



    1469 yılının İspanya ve Avrupa tarihinde oldukça önemi vardır. O tarihte İspanya bölgesinde 3 hatrı sayılır hükümranlık alanı vardı. Bunlar Kastilya Krallığı,  Aragon Krallığı ve Beni Ahmer Devleti'ydi. Müslümanları yarım adanın güneyine sıkıştırmış olan katolik yöneticilerdeki haçlı ruhu tekrar alevlenmişti. İşte 1469 yılını Avrupa tarihinde önemli kılan o olay da çok zaman geçmeden gerçekleşti. Kastilya veliahtı Isabelle ile Aragon veliahtı Fernando evlendiler. Bu bir sonraki nesilde iki krallığın da tek bir kişiye kalması ve İspanya'nın tek bir krallık haline gelmesi demekti. Isabelle ve Fernando'nun ve daha sonra çocuklarının evlilikleri 16. yüzyılın ilk yarısında ilgi çekici hadiselere sebep olacaktır.

    İki krallık evlilik yoluyla ittifak kurduktan sonra Isabelle ve Ferdinand, bölgede işgalci olarak gördükleri müslümanlara karşı askeri ve hukuki hamlelere başvurdular. Sadece müslümanlar değil, yahudiler de bu hukuki müdahalelerden paylarını aldılar. Isabelle ve Ferdinand İber yarım adasında katolik olmayan tüm oluşumları ortadan kaldırmayı planlıyordu. Reconquista başarıya çok yakındı. İspanyol orduları yapılan birkaç küçük fethin ardından müslümanların son kalesi Gırnata'ya dayandı. Kuşatmanın başarılı olmasının ardından Endülüsteki son müslüman toprağı Gırnata, hristiyanların eline geçmişti. Artık resmi olarak Endülüs yeniden İspanya'ya dönüşmüştü. Aynı zamanda ikili, reformlarını daha geniş bir alanda ve daha rahatça uygulayabilecekti.



   İber'de katolik krallıklardan başka siyasi oluşum kalmadığı doğruydu fakat nüfusun içinde hala çok sayıda müslüman ve yahudi vardı. Reconquista sadece askeri fetihleri hedeflemiyordu. Reconquista'nın başarıya ulaşması için müslüman ve yahudiler asimile edilmeli, kimlikleri unutturulmalıydı. Müslümanlara uygulanan kısıtlamaların kapsamı genişletildi. Ele geçirilen her müslüman toprağında "İspanya Engizisyonu" işler hale getirildi. İspanya'da ilk engizisyon mahkemesi 27 Eylül 1480'de İşbiliye(Sevilla) kentinde kuruldu. Koyulan kurallara uymayanlar engizisyon önüne çıkarılıyordu. Yargılama sonucunda suçlu kişi ya sürgüne yollanıyor ya da ölüme mahkum ediliyordu. Orta Çağ'ın yaygın uygulaması engizisyon, Yeni Çağ Avrupası'nda tekrar ortaya çıkıyordu.

   Müslümanlara uygulanan yasaklar oldukça genişti. Öncelikle namaz kılmak, oruç tutmak gibi ibadetler yasaklandı. Zamanla sünnet olma, Arapça isim koyma da bu yasaklara eklendi; çocuklar vaftiz edilip latin katolik isimler alacaklardı. Domuz eti yenen ortamlarda müslüman bilinen kimselerin domuz etini reddetmesi suç kabul edilir olurdu. Tüm bu ortama rağmen müslümanlar asimile olmaya niyetli değillerdi. Namazlarını gece kaza ediyor, cenaze namazlarını, cuma namazlarını bile geceleri gizlice toplanıp kılmaya çalışıyorlardı. Çocuklarına aile içinde Arapça isimleriyle hitap edip toplum içinde İspanyolca çağırıyorlardı. Müslümanların işi hiç kolay değildi. Kısa süre sonra yaşadıkları bu gizli İslam'ın doğruluğu tartışılır oldu. Mecbur kaldıkları için engizisyon önünde içki içip domuz eti yemek zorundaydılar. Bu duruma katlanmak kimilerine göre doğru değildi. Cezayirli iki çağdaş fıkıh alimi bu konu üzerinde ters fikirler ürettiler. Venşerisi adlı alim, Endülüs müslümanlarının takiyyeci bir şekilde yaşamalarının uygun olmadığını, dinlerini özgürce yaşamak için diğer müslüman memleketlerine hicret edilmesi gerektiğini söyledi. Fakat diğer Cezayirli Ubeydullah Ahmed b. Bu Cum'a, müslümanların hristiyan idareciler tarafından dayatılan içki, domuz eti, ikon kutsama gibi davranışları kalben onaylamadan ve haramlıklarından şüphe etmeden yaparlarsa sorun olmayacağı fetvasını verdi. Endülüs müslümanları arasında ikinci fikir daha çok kabul görmüştür. Bunun sebebini anlamak da kolaydır. Moriskolar İspanya topraklarına 700 sene önce yerleşmişlerdi. Artık orası onların vatanıydı. Hali hazırdaki memleketlerini, mezarlarını, işlerini bırakıp gitmek istemediler. Nitekim, Moriskoların büyük çoğunluğu İspanya'da yaşamaya devam etti.

   Morisko İsyanı ve Sonrası

    Tüm bu baskılara rağmen dinlerini yaşamaya çalışan müslümanlar zaman zaman şanslarını isyan ederek denediler. Ufak tefek ayaklanmaların sayısı daha fazla olsa da en önemli Morisko isyanı 1568 yılında başladı. Muhammed b. Ümeyye(Vaftiz adı: Hernando de Cordova de Valor) önderliğinde Moriskolar isyan ettiler. Engizisyonun ilk kurbanı müslümanlar artık hayatta değildi. Artık onların torunları vardı. Fakat geçen bu iki nesilde Arapça bilen Morisko sayısı oldukça azalmış, yavaş yavaş asimile olunmaya başlanmıştı. İsyan bu gibi sebeplerden ötürü müslümanlar arasında destek gördü. Bir süre sonra Muhammed b. Ümeyye'nin yerine Mevlay Abdullah b. Abbo geçti. Abdullah b. Abbo 1571'de hayatını kaybetti. Onun ölümünün ardından Morisko isyanı da kısa süre içinde bastırıldı. Üç yıl süren isyanın ardından Gırnata civarında yaşayan 84.000 Morisko, Kuzey Kastilya kırsalına sürüldü.

   Her ne kadar bu isyan sona erse de Moriskolar arasındaki huzursuzluk son bulmamıştı. Daha küçük boyutlarda huzursuzluklara çare bulunabilmiş değildi. Bu durum üzerine engizisyon çevrelerinde Moriskoları bastırmak için 3 seçenek konuşulur olmuştu;
     a) Ülkeden sürme
     b) Evlenmelerini yasaklayarak soylarını kurutma
     c) Belli yerlerde yaşamaya mecbur bırakarak izole etme

    İçlerinde en çok destek gören ve mantıklı bulunan Moriskoların ülkeden sürülmeleriydi. 4 Nisan 1609'da sürgün kararı verildi. 1614 yılına kadar 300.000 Morisko İspanya'dan sürüldü.

   Engizisyon sürecinde İspanya müslümanları ya öldürüldüler, ya asimile oldular ya da ülkeden sürüldüler. Yaklaşık 100 yıllık bir süreç içinde İspanya'da müslüman unsur kalmadı.


 Kaynakça:
Rönesans Avrupası ve Türkiye'nin Batı Medeniyetiyle Özdeşleşme Süreci,Halil İnalcık
Diyanet İslam Ansiklopedisi Moriskolar
Endülüs'ün Düşüşünde Aragon Krallığı'nın Rolü, Yrd. Doç.Dr. Seyhun Şahin, Fatih Sansar
İspanyol Engizisyonu ve Müslümanlar, Ayşe Kılıç

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Büyük Friedrich (Frederick)

Westeros Veraset Sistemi- Kısım 1